Salı, Mart 14, 2006

giriş, gelişme ve sonuç

Giriş

öyle karışık ki kafam, kelimeler bile ardarda gelmiyor. konuşmuyorum, konuşamıyorum. yazmak istemiyorum. yazmak istemiyorum çünkü yazmama kararı almıştım kendimce. artık kendimi yazarak ifade etmeyecektim. yazarak bişeyler daha kolay oluyodu çünkü. kendimi yazarak ifade edebiliyordum. en azından yazmak böyle düşündürtüyordu. kendini ifade edebilen bi insanın başka bişey yapmasına gerek kalmaz ki. zaten dertlerini anlatabiliyor, yer yer dertlerinden kurtulabiliyordur. kendimi biraz daha zorlamak istedim. kendime yeni ifade yolları aramaya. resim yapmak istedim olmadı, fotoğraf çekeyim dedim, hayır. tiyatro ise bambaşka bişey zaten. vel hasıl'ı kelam yine burdayım yine yazıyorum...

bu yazıyı yazmamın önemi çok büyük benim için. bu yazı varoluşu ile son zamanlarda düşünmekten kaçtığım şeylerin vücut bulması aslında. biraz açayım:

açma

hayatımda bazı değişiklikler oldu son zamanlarda. işe başladım örneğin. o mutlak durgunluğu biraz değiştirmem gerekti. bişeyler üretebilmeye başladım. ürettikçe mutlu oluyorum ve daha çok üretmek istiyorum. bu belki de şimdiki insanın bugüne gelmesinde rol oynayan evrimsel bir duygudur. açıça söylemek grekirse üretimim pek hızlı değil ama çalıştığım ve seçtiğim ortam dolayısı ile sürekli bişeyler üretildiği sanısına kapılabiliyorum. bu güzel duyguyu yaşamak için sürekli bişeyler üretmek istiyorum. bu bir olsun...

hayatta bazı şeylerin olabilmesi için başka bazı şeylerin olması gerektiği konusunda pek fazla şüphesi yoktur sanıyorum kimsenin. bişeylerin elde edilebilmesi için bi şekilde çaba sarfedilemsinden bahsediyorum. bu çelişkili ikili yaşanan hayatların temel farklılığını ve her bir bireysel hayatın da temel heyecanını oluşturuyor sanırım. sonuçta aynı amaca ulaşmak için herkes farklı seçimler yapıyor. bu seçimler arasında fayda - zarar hesapları yapılıyor. farklı sonuçlara göre farklı seçimler yapılıyor. bu iki olsun...

biz modern insanların görmek istemediği ve bu görmek istememeye rağmen bize çarptığı için bilinçsizce savunma mekanizması geliştirdiğimiz o kadar çok şey var ki. bunlardan bir ikisinin farkına varabilmek diğerlerinin de önünü açıyor. örneğin müslümansınız ve istanbul gibi bir yerde sokağa çıkıyorsunuz. biraz yüzeysel bi ifadeyle (ki örnek verildiği unutulmamalıdır) müslüman olmanın kur'an da yazılanlara uygun davranmak olduğu düşünüldüğünde yaşamak zorunda olduğumuz hayatı bir kenara bırakalım, sokağa çıkınca bile 10larca kuralsızlığa düşüyoruz (günaha giriyoruz). ya da çevrenin korunması konusunda duyarlı bi insansınız. evde bulaşık yıkamanız gerekiyor. ve kullandığınız bulaşık deterjanının doğaya zararlı olduğunu biliyorsunuz. ama doğaya zarar vermeyen bir biçimde karnınızı doyurmak diğer seçeneğin 5 katı pahalıya mal oluyor. aslında sahip olduğu meslek bakımından bu parayı verebilirdiniz ama üniverstede çevre korumaya dair aktiviteler yapmayı, kariyer günlerine gitmeye, dil kurslarına katılmaya tercih ettiniz. en acısı ise "örnek öğrenci" olan kuzeninizin size ziyarete geldiğinde "aa bu bu deterjan çevreye çok zararlıymış, sen de demiştin ya bunun içinde x maddesi var, ben çok-pahalı-olmasına-rağmen-çevreye-zararsız-marka markalı deterjanı kullanıyorum demesi belki. bunu kullanmasının nedeninin çevreye zarar verilmemesi değil, en pahalı markanın bu olması olduğunu, daha pahalı ve zararlı bir marka çıkarsa yenisini kullanmak konusunda tereddüt etmeyeceğini bilerek sırıtıyorsunuz. belki yanılıyorsunuz ama kimin umurunda? bi süre daha umurunuzda olacak şey her yemek yediğinizde belki küçük bir balığın ölerek zehirlenebileceği düşüncesi olacak. bi süre sonra bunu da kanıksayacaksınız... üç oldu bu da galiba....

toparlama

biraz toparlayayım. zaten kafam dağınık toparlamazsam bu yazı da draft'lar arasında yerini alacak. birden başlayalım. çalışmak öylesine mutlu ediyor ki beni. sürekli çalışabilirim. çünkü çok ciddi bir tatmin sağlıyor. biz bilgisayar mühendislerinin başka mühendislerden en büyük farkı bu sanıyorum. mutlaka bi şekilde kendimizden bişeyler katabiliyoruz. ve bi şekilde sürekli olarak ürün alabiliyoruz. zaten yuppie'liğin temeli de bu. işe yabancılaşma yok (marksist anlamda). neyse efendim ben bu tatmin ile sürekli çalışmak isterken, bir yandan da şimdiye kadar oluşmuş etik(?) değerler kümesi bastırıyor: hayır efendim, gittiğin yol yuppie'lik yoludur, yapma etme diye. yani yaptığım iş bana yalnızca para kazanmak ve harcamaktan dolayı bir keyif vermiyor, aynı zamanda işe yapmanın hazzını da veriyor fakat bu eylemsel sonucu değiştrimiyor: iş merkezli bir hayat ve başka şeylere vakit ayıramama. bu da şimdiye kadar düşündüğüm ve yapmaya çalıştığım şeylere oldukça ters bir durum olarak ortaya çıkıyor. biraz önce bahsettiğimiz ikinci ve üçüncü durumlar devreye giriyor. haz almak istiyorum bunun için çalışıyorum (ikinci durum) fakat çalışırken düştüğüm konum hayat değerlerim ile çelişiyor (üç).

çelişkiler içinde yaşamak çok zor. ne demişler? "ya içindesin çemberin ya da dışında olacaksın" ama "kendin içindeyken kafan dışındaysa" yapılması gerekenlere katılmıyorum. başka biçimlerde halledilebilmeli diye düşünüyorum.

çelişkiler o kadar çok ki. örnek uzayım çok geniş. bir başka durum ise arzuladığım yapmak istediğim şeyin, bana zararlı olabileceğini düşünmek. yukarda bahsettiğim olaylarda buna bi örnek olmasına rağmen bu daha genel bi hal. örneğin sigara. içmek istiyorum bi yandan ama bana zarar vereceğini bildiğim gibi bir yandan da tatmin etmeyeceğini de biliyorum. başka pek fazla günlük insanda rastlamadım bu durumun bu şekilde ifadesine (freud'da rastladım mesela onu ifade etmeye çalıştım bu sözcük öbeği ile) ama bunu insanlar sürekli yaşıyorlar aslında belki bilinçsizce yine. örneğin bir oyun oynuyorsunuz ve rakip zorlu, "yaa keşke biraz daha kolay olsaydı rakip" diyorsunuz. ama rakip bu kadar zorlu olmasa olay bu kadar keyifli olmaz. yani aslında rakibin zorlu olmasını falan istediğimiz yok. ama bu şekilde söylüyoruz. bi nevi yalan. [kafam giderek dağılmaya başladı bu arada.]

buraya yazı yazmam da zararlı isteklerime bir örnek olarak verilebilir. sonuçta yazmak rahatlatıyor beni. iyi hissediyorum ama başka bi sürü şeyi yapmamı engelliyor. 2 saattir bu yazı üstüne çalışıyorum örneğin. ama yine de yapıyorum.

sonuç

insanın düşündükleri ile yaptıklarının çelişmesi kadar ağır bişey yok. düşünün çocuğunuza yalan söylememelisin diyorsunuz ama kendi hayatınız ve çocuğunuzun yaşama standartları söylemek zorunda kaldığınız yalanlar üzerine kurulu (bir meslek olarak politikacılık ya da avukatlık). karakterler aşınıyor, bütünsellikler yitiriliyor. içeriden bütünsel olamayan insanlar bütünlüklerini korumak için dışarda mihenk taşları arıyorlar, bulamayanlar ise içlerindeki anksiyete ile canlı birer bombaya dönüşüyorlar ve kurtlar vadisi en çok izlenen dizi oluyor. ahaha nası bi atlama yaptım ama. peki kurtlar vadisi izlemiyorum diyenler? anksiyete çıkacak yol bulur kendine mutlaka.

ne çok şeyden bahsetmek istiyorum daha. ama yazının selayeti açısından burada kesmem gerekiyor artık.

ufak not: bu yazıyı yazmamda ve yayınlamamda üstüste gelen bi kaç neden etkili oldu. devamı gelir mi bilmiyorum...

1 yorum:

noktafa dedi ki...

yazi tam bir yerlere varacak iken son bulmus,devamini bekliyoruz efendim.