Perşembe, Aralık 08, 2005

tanıdık meseleler

istanbul'da ve diğer şehirlerde bi şekilde yollardan geçenlerin mutlaka farkedecekleri bişey var. yollar çok kötü! en işlek en yoğun yollarda bile çukurlardan geçilmiyo. bayaa kafayı taktım ben bu işe. arıza yapmayan şey hakkında düşünülmez sözünün de bize yol gösterebileceği gibi yolların neden bozuk olduğu konusunda düşündüm. niye yapmıyo belediye buraların bakımını, neden bi kontrol etmiyo, kimse mi rahatsız değil bu durumdan diye sordum kendi kendime. akıl yürütmeler sonucunda bi sonuca ulaştım. çok rahatsız oldum ama bi yandan da acayip aydım. çoktandır yazıcam bunu artık yazayım da içimde kalmasın.

şimdi efendim yollar bozuk olunca nooluyo? bu yolu kullanarak yol alan motorlu taşıtların illa ki bir tekerleği, en iyi olasılıkla bu çukurların bir kaçına düşüyor. durum öyle vahim ki bazılarından kurtuluş şansı da yok. çukura düşen tekerlek, her ne kadar süspansiyonla bu önlenmeye çalışsa da arabanın statik düzlemsel yapısını bozuyor. yani araba böyle iki ucundan tutulup burkulmuş gibi oluyor. çamaşır sıkar gibi. bunun yanında yeterince yüksek bir hızla girilen çukurlarda tekerleğin içindeki hava yetersiz kalıyor ve tekerleğin cantına ciddi bir darbe alınıyor. ve bu darbeler zaman zaman cantı yamultabiliyor. arada lastik zarar görüyo. ve bunun gibi bir çok zarar ziyan.

peki zarar ziyan sonucunda nooluyor? bir kritik zarar miktarı sonucunda arabanın bakıma alınması ya da yenisi ile değiştirilmesi gerekiyor. bunun için ek bir bütçe ayrılıyor. bu ayrılan ek bütçe ya oto sanayi sitelerine aktarılıyor ya da otomotiv firmalarına bağlı çalışan servislere bırakılıyor. eğer yenisi ile değiştirilmesi seçeneği seçildi ise bu ayrılan ek bütçe otomotiv firmasının kendisi ile banka arasında taksim ediliyor.

neyse efendim velhasıl bi şekilde aracı kullanandan bir miktar daha para çıkıyor. hah şimdi bu para önemli. daha doğrusu bu paranın işleyiş mekanizması önemli. bu para bizden bi şekilde periyodik bakımlar için çıkacak zaten. fakat yolların bozuk olması dolayısı ile bir miktar daha ekleniyor bu paraya ve böylece otomotiv sektöründeki döngüsüye biraz daha para giriyor. böylece bu sektörde daha fazla iş yapılıyor (iş hacmi artıyor), daha çok kişi çalışabiliyor (istihdam artıyor), ve bu bir kısım işi olmayan insana iş olanağı çıkmış oluyor, bu insanlar evlerine ekmek götürebiliyorlar. hmm. sonuçları pek de fena değilmiş di mi? aracı kullanan yönünden bakmazsak tabii. gerçi o kişi de bu ek masrafı göze alıp yine aracı kullanmaya devam ediyor. bir nevi ek vergiye dönüşüyor yani.

peki neden kimse bu duruma bişey demiyor? sonuçta herkes bu yolları kullanmıyor mu? sanırım burda biraz atıcam. eheh. söz sahibi olan kişilerin, bişeyleri daha kolayca değiştirebilecek kişilerin araçlarını bi inceleyelim. ne görüyoruz? türkiye'ye başka bir ülkeden gelen biri şöyle bişey demişti: "yaa burda insanlar ne kadar doğayla iç içe, baksanıza hepsinde jipler, offroad araçlar, 4 çekerler var. çok takdir ediyorum sizi." bu sözün üstüne ne denir ki? bilseler o offroadların slalom yapmadan onroad gidebilmek için şart olduğunu.

biraz yolların durumundan ve bunun ekonomik yansımalarından bahsettikten sonra açımızı biraz genişletelim. son (yaklaşık 2,5 sene önceki) ekonomik krizden nasıl çıkıldığını biraz irdeleyen var mı? ben pek irdelememiştim açıkçası. ta ki bi zaman kayseri'ye gittiğimde ekonomik ortamın gayet iyi olduğunu farkedene kadar. güvenilir kaynaklardan aldığım bilgilere göre bütün fabrikalar tam kapasite çalışıyordu. ve ürettiklerini nereye satıyorlardı? yeniden yapılanma sürecinde olan ırak'a. bu konuda kimsenin bişeyler dediğine rastlamadım. ırak'taki savaş hepimizin yüzünü güldürdü, hepimizin işine yaradı aslında. yeni bir pazar açıldı. bi şekilde paralar kendine yeni yollar buldu. türkiye (türkiyeli şirketler) de bi şekilde bu yolun bi başında durmayı başardı ve paranın bi kısmını alabildi. bu gelen para ile fabrikalar çalışmaya başladı, insanlara iş olanağı doğdu, açlar doydu...

ırak'taki savaşın yeni pazar açması ve yeni açılan pazar ile başka bir çok insanın karnının doyacağını ve ordaki ölenler sayesinde buralarda başkalarının yaşayacağı üzerinde kimse durmak istemedi. ya da dediğim gibi ben rastlamadım. yok efendim bush suçlu, çünü aptal, çünkü gaddar. halbuki amerika'nın ekonomik krizden çıkması gerekiyordu, yeni pazar gerekiyordu, şirketlerin yeniden para kazanması gerekiyordu. bu yüzden de savaş şarttı. ama bunu demek tanrı'nın varlığını mantıkla ispatlamaya benziyor. biri de çıkıp olmadığını ispatlayabilir. yani inancı mantıkla açklamak nasıl inancın köküne kibrit suyu dökerse savaşı bu şekilde açıklamak da savaşın asıl suçlusunun, kapitalizmin (serbest piyasa ekonomisinin) ta kendisi olduğunu söylemek olurdu. ama kibrit suyuyla yıkılacak durumda olmadığı için sistem aslında hiç bişey söylememiş olurdu. çünkü bi yandan da herkes bunun farkında. bi çok kişi orda ölenler sayesinde ekmek yediğini söyleyebilir size, biraz yol gösterirseniz.

bu olayın farkındalık durumu başka açıklamalar yapma gereksinimini de doğuruyor. bizi yeni çözüm arayışlarına sevkediyor. ve bir çok kişi de demokratlar olsaydı iktidarda bu işi savaşmadan çözebileceklerine inanıyor. ama bush'un çözüm önerisi daha net ve sağlamdı.

biraz öfke doldum bu duruma. geçenlerde businessweek adlı dergide bi yazının başlığı dikkatimi çekti. yaklaşık olarak şöyle bişeydi: "3. köprü ile gelecek yeni iş alaları: konut ve otomotiv sektörünün önü açık". konut sektörünün türkiye ekonomisinin ana motoru olduğu düşünüldüğünde, mantıklı düşündüğünü sanan herkesin karşı çıkmasına rağmen, devletin bu konuda bu kadar ısrarcı olduğu daha net anlaşılabilir sanıyorum.

aklıma sürekli yeni örnekler geliyo, yazı da uzadıkça uzuyo. istiklal'in yerlerini yeniden döşüyolar. bence istiklal'in dokusunun içine ediyolar. ama nooluyor devletin parasının bir kısmı (büyük olasılıkla akp'li) bir müteahite aktarılıyor. böylece o müteahit insan çalıştırıyor, bi yerlerden taş alıyor, oralara para veriyor, para kendine akacak mecralar buluyor ve birilerinin karınlarını doyuruyor. bundan bi kaç sene önce de bütün istiklal'in tabelalarını değiştirtmişlerdi nostaljik olacak, eski gibi olacak diye. granit döşeli yolda giden nostaljik bir tramvay ve pencereden bakıldığında görünen eskiye benzer tabelalar. ağaçları da kestiler büyük olasılıkla granitle uyumsuz olacağı için.

amaaa kim takar ormanı, ağacı, su havzasını, araba tekerinin doğaya verdiği zararı? tüketim toplumunda yaşıyoruz amaç tüketmek. ki birilerinin karnı doyabilsin.

akp iktidarında yaşıyoruz. kimin sesi gür çıkabiliyor partililer dışında? cılız seslerimiz de işte ancak dövünmeye yarıyor.

Hiç yorum yok: