Pazartesi, Haziran 13, 2005

tespit

bilen bilir geçenlerde bursa'ya gittim. orda şöyle bi olay gelişti:

bursa'nın meşhur pideli köftesini yemek için bir lokantaya gittik. yavaş servisin üzerine tek porsiyonda 4 köfte (madeni 1 ytlden biraz daha büyük), onun altında ise iskender sosu gibi salçalı bir sosla soslanmış pideler vardı. bir kadın ve yemek yemeyi pek sevmeyen kızı da ordaydılar. kızı yavaş yavaş yerken yemeğini kadın köftelerinden birini kızına verdi. otoriteye ufak bir dienç gösteren kızın yanıtı istemiyorum oldu. ama sonuçta fazla direnemedi. yemeye devam ederken kadın ikinci bir köfte koydu kızın tabağına. kızdan yine aynı tepki. ben bu sırada kadının tabağına baktım. 1 artı yarım köfte duruyordu. yavaş yavaş yiyordu köftesini. bunun üzerine boş ev filmindeki adam geldi aklıma. girdiği evlerde çamaşırları hep elinde yıkıyordu, çamaşır makinesi olmasına rağmen. filmi izlerken aklıma gelen elektrik harcamamak ve daha az su harcamak için böyle yaptığı yönündeydi. fakat bu olay üzerine şöyle düşündüm. aslında orda önemli olan pratik anlamda işin yapılması değildi. yapan kişinin gereksiz de olsa kendinden bişeyler aktarmasıydı duruma. filmde emek, önümde gerçekleşen olayda fedakarlık, nefse hakimiyet. sonuçta o kızın orda iki köfte yemesi çok bişey değiştirmeyecekti ya da filmde çamaşırların makinede yıkanması çok fazla masrafa neden olmayacaktı. önemli olan insanın kendini tatmin etmesiydi. bak ben fedakarlık yapıyorum, emek veriyorum, kendimden bişeyler katıyorum diyebilmesiydi kendine. bunları düşünürken annem sordu ne düşünüyosun diye. hiiç diyebildim her zamanki gibi, biraz yorgunum da. keşke söyleseydim düşündüklerimi. annemin ne düşündüğünü merak etmiştim gerçi. neyse ben burdan düşünmeye devam edeyim.

bi şeylerden vazgeçme, nefse hakimiyet neredeyse bütün dinlerin ortak noktalarındandır. insan birisi ya da bişey için başka şeylerden(ya da kendinden) vazgeçtikçe daha çok bağlanır o kişiye ya da şeye. bu aynı zamanda bir çok örgütlenme içinde de kullanılan bir yöntemdir. bilinçli ya da bilinçsiz. bunu yaparken önemli olan vaz geçmenin "iyi" bişey olduğuna insanın kendini inandırmasıdır. bunun da tabii çeşitli metodları var.

olayın etkileyiciliği, benim açımdan, benim de bu gelenek içinden gelmemdi sanırım. çok yapıyorum bunu. boşa emek harcamak, gereksiz olabilecek fedakarlıklar yapmak, nefse hakim olmaya çalışmak... işte burda kültürleri arası bir fark ortaya çıkıyor. bir çok insan bunları yapmıyor. neden? çünkü sonucu olmayan işler yapmak anlamsız onlar için. "ben"i tanımlama mekanizmaları farklı. modern batı bu şekilde işliyor desem sanırım çok yanlış bişey söylemiş olmam. (şimdi şerbet adam olsa sorardı: "neye dayanarak söylüyosun bunları, kaynak ver bana!" diye, ben de derdim ki "gözlemden çıkardığım sonuçlar bunlar, benim fikirlerim, bu da değerli olmaları için yeterli sanırım", derdi ki "hahaha, hadi ordan, bak marx < şöyle şöyle > demiş < şu şu > gözlemleri yapmış, < böyle böyle > kaynaklar göstermiş!", "peki" der susardım. naapıcam ki?)

şöyle bişey diyor insanlar: "bişeyi yapmak benim için sorun değilse yaparım". hmm. ama ben bazı şeyleri yapmak benim için sorunsa da yaparım. yapılan her işin bir fırsat maliyeti (opportinity cost) vardır. yani bir işi yaparken başka birşeyi yapmaktan vazgeçiyoruz demektir bu. bu durmumda "benim için sorun değilse yaparım" ne demek ki? benim yaptığım duyuları_da_katarak(kar_zarar.hesapla) 'dan farklı bişey değil sanırım. ama insanlar daha kolay mı yapıyor bunu? bilmiyorum. bazen bazı şeyleri sırf hayır diyemediğim için yapıyorum.

hmm sanırım şöyle. bazen bazı şeyleri yapmak benim için bi fedakarlık olduğu için (bana herkes için öyledir gibi geliyor ama değil mi acaba) yapılan şeyler sonucunda bazı beklentiler ortaya çıkıyor ilkel duygusal bazda. sonra bunları ortadan kaldırmaya çalışıyorum ama bazen nafile bir çaba oluveriyor. başkaları ise "onu yapmak onlar için sorun olmadığı" için yaptığı için bazı şeyleri bunun farkına varmıyorlar. insanlardan çok şey bekleyen biriyim? yoo. değil aslında. benim derdim kendimle. iyilik yap denize at felsefesi bayaa oturmuştur aslında içimde. önemli olan benim bişeylerden vazgeçerek bişeyler yapmam. yani durum şuna dönüşüyor: kendimden verdiğim her türlü şey, vazgeçtiğim her hoşluk, yaptığım her fedakarlık kendimi kendim için biraz daha kutsallaştırıyor. kutsal bi insan oluyorum giderek. iyi mi? bilmiyorum.

Hiç yorum yok: