Pazartesi, Haziran 20, 2005

nasıl mı hissediyorum?

bilgisayarın başında oturuyorum. mesajcıda insanlarla muhabbet ediyorum. gülüyorum, eğleniyorum, espriler yapıyorum, kendimi anlatıyorum, onları dinliyorum. sonra antivirüs alarm veriyo internete ulaşamıyorum diye. kurcalıyorum bi şeyleri ama sorun yok gibi görünüyo. sonra anlamsız bi virüsün anlamsız mesajları çıkmaya başlıyo ekranda. update edebilsem çözülecek sorun biliyorum. birden farkediyorum ki internetin kablosu kopmuş, çok uzun zamandır kopukmuş. dönüyorum bakıyorum mesajcı hala açık, insanlar bana bişeyler söylüyolar. ben onlara söylüyorum, iletişim varmış gibi görünüyo. ama internete bağlı değil bu bilgisayar.

anlamsız virüsün anlamsız mesajları beliriyo sürekli ekranda. güncelleyemiyorum antivirüsü. internet bağlantım yok çünkü. mesajcı da insanlar bişeyler söylüyorlar, ben onlara bi şeyler söylüyorum, iletişim varmış gibi görünüyo. ama internet kopuk. ama iletişim varmış gibi görünüyo. ama internet yok. ama duyuyorum insanları. ama internet yok. ama iletişiyorum. neyle iletişiyorum ben? NEYLE?

kimbilir belki bilgisayar bile açık değil. yok bu tuşlarına bastığım klavye. yok tıkıladığım fare. gitmiyorum gittiğimi sandığım bağlantılara.

anlamsız virüsün anlamsız mesajları belirliyo ekranda hala. tek rahatsız eden şey buydu beni. şimdi en az rahatsız eden şey o. keşke günceleyebilseymişim zamanında.

peki nerde herkes? kimdi benim konuştuklarım, neydi gördüklerim? bilmiyorum. bilmemezlikten geliyorum. yanıt korkutuyo beni ölesiye. çünkü yanıt zaten ölüm demek. aslında herşeyin kafamın içinde olduğunu kabul etmek demek. aslında çevremdeki herşeyin benim eserim olduğunu kabul etmek demek. herşeyin sorumluluğu bana ait demek. benim gördüklerimin yalnızca benim uzantılarımın ötesine geçemeyeceğini kabullenmek demek. pek sevmediğim benden başka çıkış olmadığını kabullenmek demek.

yıllar önce okuduğum bir öyküde diyordu ki hasta olduğunu düşünen bir adam doktoruna: "sizin tüm gücünüzle üstüne oturduğunuz koltuğa bile ancak iki atom arası mesafe kadar yaklaşabilirsiniz." o zaman da çok etkileyici gelmişti bu cümle, o günden beri de her aklıma geldiğimde içim ürpertiyle dolar. iki cisimin arasında bu kadar boşluk kalıyorsa, yakın olduğunu sanan iki insan arasında ne kadar boşluk vardır kim bilir.

watashi wa watashi, boku wa boku do, i am i, ben benim. ben dediğim şey, t doğumdan şimdiye, t anında olan olayların bu kabuğun algı süzgeçlerinden geçerekek, t anına kadar olan olaylarla yorumlanmasının t'ye göre toplamından(integral) başka bişey değil ki. istediğimiz bu mu? hayır ruhumuz olsun istiyoruz. bu kadar bağımlı olmayalım diyoruz, ama...

algılarımız o kadar kıt ki, ne kadar kıt olduğunun farkında bile değiliz. köpekler siyah beyaz görürmüş dünyayı, biz renkli görüyoruz. ama köpek ne kadar farkında ise gördüklerinin ötesinde şeyler olduğunun, biz de o kadar farkındayız. daha fazla değil. ha gördüklerimizi, bildiklerimizi genişletmeye çalşıyoruz. göremediğimiz dalgaboylarındaki ışıkları başka aletlerle algılamaya çalışıyoruz. ama sorun bu diil ki. yine de algılarımızın ötesine geçemiycez. anlam aramak herşeyde bu yüzden mantıksız işte. hiç bi zaman anlayamıycaz. anladıklarımız hep anlamak istediklerimiz olacak ve anlayabildiklerimiz.

anlayamayacağımız bişey hakkında atıp tutmak pek bi mantıksız geliyo çoğu zaman. benim söylediğimi başka biri başka şekilde anlıyorsa, tıpatıp aynı iki insan olmadığı sürece bu kaçınılmazsa, olmayabilecek şeyleri nasıl anlıycaz ki? yine kendimizle, kendi düşüncelerimizle.

kendinden kaçamazsın ki akıllım! kendinden başka bişey görmek istiyorsan, kendinin üstüne çık. ordan bak dünyaya. ancak yüksekliğin kadar görebilirsin etrafı. yine sana bağlı yani neyi ne kadar görebileceğin...

hayat döngüsü böyle ama. naapalım, bize düşen bu döngüdeki görevimizi yerine getirmek. yaşamaya devam. (bi de şu anlamsız virüsün anlamsız mesajları olmasa... belki bana bişeyler anlatmaya çalışıyodur, kim bilir.)

2 yorum:

bitkidoku dedi ki...

Reçete:
Sabah aç karna NGE-25,26.

Unknown dedi ki...

İki insan arasında mesafenin olmadığına inanırdım. Hatta aradaki 9 saatlik fark bile korkutmamıştı. Ama insan insan olmanın ne olduğunu öğrenebiliyormuş.O "iki atom mesafe" 'nin ne olduğunu ögreniyoruz malesefç