Salı, Mayıs 17, 2005

işgzrlk

yarın sınav var. sabah 10'da. bense buraladayım yine. direniyorum yatmamaya, uyumamaya.
bu sabah uyanmaya çalışırken neyi farkettim. bir çok şeyi değiştirme gücü kalmamış bende. çıkmıyo yani bedenden o enerji. en basitinden uyumak uyanmak. önce uyumamaya direniyorum, yatma vakti geldiğinde. sonra uyanmamaya direniyorum uyanmak zamanı geldiğinde. garip geldi sabah sabah.
değişimlere süper ayak uydururum ama. biri bişeyi değiştirsin hemen uyarım ona. yaşama kaldığım yerden devam ediyorum. o yüzden korkutmuyo artık beni değişimler.
çevremdeki herkes bi şeylerin bitmesinden bunalmış. aslında her an bir an bitiyo. bi daha yaşayamıycaz hiç bir anı. her ana üzülürsek ne hale geliriz? tabii bu kadar küçümsememek lazım olanları. yıllarca yurtta kalmanın yarattığı bi duygu bu sanırım. her sene bütün eşyalarını, seni tanımlayan, seninle olan eşyalarını toplarsın. arkadaşların teker teker gider evlerine. her şey biter yavaş yavaş. çok kötü olurdum her bitişte. bi de eşyalarını toplamanın, paketlemenin, taşımanın sıkntısı falan. offf....
çinliler galiba uykuyu küçük ölüm olarak tanımlıyorlar. bööle baktığım zaman hayattaki bir çok şey bambaşka anlamlar kazanıyor. belki bu yüzden uyumak istemiyorum. bitiyor çünkü gün. uyuduğum anda artık bu günde değilim. bu gün öldü. ya da ben öldüm. yarın yeniden doğucam yeni bir güne. ama adı üstünde yeni bir gün. ya da uyurken yanımda olsun isterim sevdiğimin. daha önemlisi uyandığımda yanımda olsun. işte o an altüst ediyorum kafamdaki evren yasalarını. ölürken yanımda olan yeniden doğduğumda da yanımda. var mı ötesi? o günden bişeylerle yeniden başlıyorum işte. insanoğlunun en büyük dileği yerine geliyo: ben öldüğümde her şey bitmesin.
adamın biri diyor ki (eric hoffer) insan başına gelen olumsuzlukları hep dış dünyaya bağlamak ister. bense tam tersine başıma gelen her kötü şeyi kendime baplıyorum. sanki her şeyi düzeltebilecek gücüm var gibi hissediyorum. megalomanya işte. ama ne enerjim yetiyo hepsine ne de.... (bilemedim.) sanırım insanlar o kadar da güçlü olamadıklarının farkındalar. kendimi keşfetmem gerekiyor benim de. gerçi keşfettiğimi sanıyorum ama... off çok zor oldu bu paragraf.
yazdıklarımı okuyanlar varmış. umarım okutabiliyorumdur kendimi. cemal süreyya çevirisinden marqueis de sade okuyorum. aman tanrım ne kadar güzel. su gibi. şırıl şırıl akıyor. ne yazdığı hiç önemli değil ki. okuyosun gidiyor işte. keşke öyle yazabilsem.
birisi bi yorum yazmış en alttaki yazıya. yeni gördüm. kim bilir ne zaman yazmış. bulamadım tarihini. keşke ulaşabilseydim. ne güzel yeni insanlar tanımak.
şimdi, bazı insanlar vardır. her şeyleriyle öyle itici gelir ki başka bazı insanlara kaçarlar yanlarından. ya da bi ton eleştiri onlar hakkında. halbuki bana tam zıt olan insanlarla tanışmak ööle zevkli ki bana göre. onları anlamaya çalışmak, onlar gibi düşünebilmek, dillerini çözebilmek.
çok önce bi zaman kendinden vazgeçmenin ne demek olduğunu anladığımı sanmıştım. hala da öyle sanıyorum gerçi. mümkün değil tabii ama başkalarını anlamayı onlar gibi düşünmeyi becerebiliyorum bazen. ama arada ben eriyorum sanki. biraz doğu felsefesi bildiğim kadarıyla. kimi insanlar da tanıyorum ki kendilerinden vazgeçmeden başkalarıyla çok daha sağlıklı arayüzler oluşturabiliyorlar. daha mı iyi? bazen.
geçen görkem odama girdiğinde aa memin kokuyo burası dedi. pliftanak diye bi şimşek çaktı beynimde. aha dedim benim kokum. başka insanların kokularını alırım, bazen takılırım hatta kokularına insanların ama benim kokum. hiç düşünmemiştim daha önce benim de bi kokumun olabileceğini. bazen ter kokumu alıyorum ama o ayrı tabii. kim bilir daha neler var bana özel olan ve benim asla algılayamayacağım. çok garip. çok güzel.
insanlar beni nasıl görüyolar acaba? kafalarındaki ben nasılım? bazen hissediyorum aslında. hatta eskiden oyunlar oynardım bazılarına beni farklı görsünler diye. çok eğlenceli oluyodu. şimdiler ise kim uğraşçak diyorum. büyüyoruz tabii ne yazık ki. başka oyuncaklar buluyoruz kendimize.
andy kaufman da ne saygı duyulacak adam haa. çok severim kendisini. saygı da duyuyorum. adam nasıl bir oyunbazsa öldüğüne bile bir sürü insan inanmadı. ne güzel!
bir konu daha geçiyordu içimden tam değinmelik.. umm neydi ki acaba? şöyle bir konuya değinebilirim arada. nereye ne yazsam hep kendimi anlatıyorum. çünkü en çok kendim hakkında düşünüyorum sanırım. sürekli analiz etmeye çalışıyorum kendimi. e peki bunun insanlara faydası ne? bilmiyorum. onu bunları okuyanlara sormak lazım. kimbilir belki eğlenceli yazıyorumdur, ya da insanlar kendilerine dair bişeyler buluyolardır buralarda. sonuçta insan kendinden bişeyler görmekten haz alıyor. en azından ben öyleyim. bi de düşündüğümüz zaman zaten bütün edebi eserler yazarın kendinden parçalar. hoşumuza gidiyor adamın anlattıkları, yazdıkları okuyoruz. boş vakitleri değerlendiriyoruz işte hep bi şekilde.
ahanda ezan okunmaya başladı. çok geriliyorum bu seslerle. bi de ekşi sözlüğün bakım yazısı. ikisi de aynı etkiyi yaratıyor. onlar da bir günün bitiminin habercisi. benim onları duyuyor olmam da haytalığımın.
yazmak ne güzel. ne kadar rahatlatıcı. herkes yazsın, kendini anlatsın. daha çok tanısın kendini. ben okuyum onları daha çok tanıyım. bir nevi teşhircilik ve röntgencilik aslında salık verdiğim ve yaptığım. olsun. sanat da bööle bişe.
bi de çok büyük umutlarla yapıtğım ek$iTilki pek rağbet görmedi. hayalkırıklığına uğradım biraz. neyse kendim için üretmiştim ben onu en çok. bi şeyler üretebildiğimi hala kendime göstermek için.
yatayım artık. yarın sınav var. ertesi gün de sınav var. bahsetmek istediğim konu aklıma gelmedi. belki bahsetmişimdir unutmuşumdur sonra. iyi uykular bana...

1 yorum:

pattadak dedi ki...

yalnız ve tek degilsin bunu hisseden sanırım dunya bize bunu hissettiriyor..