Cumartesi, Ekim 22, 2005

mazi

yıllar önce bi arkadaşıma yazıdığım bi maili yine gördüm, yine okudum, yine sevdim. buraya da koyayım. staj defteri yazmam gerekiyo da oyalancak bişeyler buldum yine kendime.

mektup hakkında kısa özet ve oluşum hikayesi: yıllar önce bir arkadaşım başka bir arkadaşımdan çok hoşlanmıştı. sonradan anlaşıldı ki ikisi de birbirinden hoşlanmışlar tabii. bu arkadaşlarımdan biri diğerinin yaşadığı şehre gitmek istediğini söylemişti bana. tam hatırlamıyorum ama sanırım ona acıdığımı falan da söyleyip ciddi bi tepki vermiştim ve birazdan okuma zahmetine girebileceğiniz mektubu yazmıştım. o zamana kadar ki oluşan benin bir özetini de sunmakta bu mektup bu yüzden de burda yayınlanıyor. çok başka şeyler yaşandı bunlar yazıldıktan sonra fakat bazı şeyler değişmedi. bu mektubu her okuduğumda hala içim bi garip olur. isimleri falan çıkararak anonimlerştiriyorum kişileri.

hatta araya şimdiden notlar da girmek istedim. köşeleri parantezler arasında ve italik olacak. örnek: [şimdiden geçmişe not]


işte mektup:

Şimdi ali efendi madem başladık internetten
yazışmaya, öncelikle şunu söyleyim netten yazışmalarda
bence insanlar anonimleşiyo. Yani sen artık benim
bildiğim ali olmuyosun ben senin bildiğin memin
olmuyorum. Neden çünkü ses yok, mimik yok, duygu alış
verişi sıfırın biraz üzerinde. Belki yüzyüze
söylenirken söylenemeyen şeyleri söylemek kolaylaşıyo.
ama bilmiyorum sen yazarken gerçekten ali misin, ya
da ben gerçekten memin miyim? Yani demem o ki aşağıda
yazılan şeylerin sorumluluğunu kabul etmiyorum
öncelikle. İstersen aşağıdaki yazıyı bir delinin
yazısı olarak düşün istersen gazeteden kesip
yapıştırılmış bir parça. Ama hiç bi zaman bilemezsin
aşağıdakilerin gerçekten benim düşüncelerim olup
olmadığını belki de sadece duyduğum bazı şeyleri
yazmışımdır falan... Başlıyo umarım sıkılmazsın...

Şimdi öncelikle neden acıyorum? Aslında son mailinden
önceki hislerim ve mailden sonraki hisler bir
değişikliğe uğradı mailden önce umutlu bi çılgınlık
yapar gibiydin ama şimdi daha farklı. Çılgınlık diiil
deme öyle. Çıkıp [bir şehir adı yazıyordu burda onu da sildim] den ORAya gitmek peh..

Öncelikle şöyle başlıyorum:
Bir insan hoşlandığı (sevmek diil o bambaşkadır) [heh heh hadi bakalım] bir
kızın peşinden niye ORAya gider? Ve nasıl?

- Öncelikle gidebilmesi için parası olması gerekir.
(istediği zaman istediği yere gidebilen biri) Alınma
ama burjuva yani. Peki neden gider? Burjuva
anlayışının bir sonucu gibi bişey bu çılgınlık
yapmak (çılgınlık yapmak: yarine başka bişii bulamadım
bulursam değiştiririm.). Yani herkesin her zaman
yapmaya cesaret edemeyeceği bişeyi yapmak. Neden bir
sonuç çünkü işte tek düzelik, özgür (!) hissetme
isteği falan. Peki bunu yaptığında ne kazanır? Bi kere
onu görür tamam bu konuda diyecek bişeyim yok. (aslında
var yani paran olduğu için daha mutlu oluyosun, başka
insanların hakları, ya proleter?) [gaza bak] Ama arkasında
yatması çok muhtemel olan bazı bilinçaltı tehlikeli
duygular var:

1-) Onun için emek harcadığını hissetme. ama aslında
emek falan yok babanın parasını verip gidiyosun

2-) Sahiplenme, kapitalist bir anlayışla ben onun
için emek harcadım artık alabilirim duygusu. Sakıncalı

3-) Böyle bi çılgınlıkla (sözcüğe giderek
yabancılaşıyorum) onu etkilemeye çalışma. Bence bu
ilişkilerin (kusura bakma ama: iğrenç) burjuva
ilişkilerine doğru kaymasına neden olur. ilişkiyi
burjuvalaştırır. [ben de yaptım bunları sonradan, bilinçli olursa iğrençleşmiyo sanıyorum]

4-) Bi de fazladan acı çekme var ki, bu da bence
tehlikeli çünkü ben onun için acı çekip hakettim
dürtüsü yaratır. (diğerlerinin var diye söylemiyorum
ama bunun seninle hiçbir alakası yok)

şimdilik aklıma gelenler bunlar. sakın benim böyle
olduğumu söylüyo diye düşünme. ben böyle miyim de,
sonuçta kendini en iyi kendin tanırsın...

Gelelim acıma olayına. Sana şu şu ve bi de şu
nedenden dolayı acıyorum diyemem. Çünkü iç
dinamiklerimi belki prensiplerimi henüz öyle
sistematik şekilde yorumlayıp sana şu duygumun nedeni
şu, şunun ki de şu diyemem. Belki daha sonra. ama
aşağıyı okuyup çıkarmaya çalış istersen birşeyler...
nasıl başlasam ki buraya diye düşünürken; Hadi
bismillah:

Şimdi sen bana madem duygusal ya da duygulu ali
gösterdin ben de sana (belki hiç görmediğin)
anti-duygu (ne demekse? şu demek ->) duygusuz memini
anlatıyım biraz.

Bu meminin oluşma öyküsü uzun biraz aslında. Önce
orta okulda ve lisede aşık olup platonikleştiriyo.
Sonra yukarda bahsedilen acı çekme olayına falan
giriyo. Sonra bir anda inanılmaz bir hızda gelişen
olayların içinde buluyo kendini. Felsefe öğreniyo, yeni
arkadaşlar buluyo, materyalizm öğrenip dinsizleşiyo
falan. Bu sırada yıllardan beri gelen (babasından
öğrenmişti) rasyonalistleştirmeyi insan ilişkilerinde
de uygulamaya başlıyor. Öncelikle yaptığı şeylere ve
kendisine dışardan bakıyo. Çok dışardan, aydan mesela.
Ve ne görüyo? aslında birebir insan ilişkilerinin
(yani ne biliyim aşkmış, nefretmiş, güzelliklermiş)
çok sıradan ve zaten herkesin yaptığı işler olduğunu
anlıyo. işte bu noktadan sonra olay kopuyo zaten.
Düşünsene ne kadar güçlü yaşadığın dugular aslında
gereksiz yere senin içinde saklı kalıyo. (yalnızlaşma
falan hiç girmem) Yani olay çok kolay aslında
hoşlanıyo musun? Gidip söylüyosun:"Senin yanında
olmaktan seninle konuşmak çok hoşuma gidiyo senin?",
nefret mi ediyosun:"Bak sevgili arkadaşım üzgünüm ama
şu şu şu nedenlerden dolayı yanımda durmanı (seni
görmek) istemiyorum."... Olay bu kadar. Ama bunun için
daha üst bi toplum gerektiğini anlıyo yazar. Bunun
üzerine bazı rüyalarından (evet rüya) yeni bir toplum
sistemi geliştirmeye uğraşıyo. bunu yaparken
sosyalizmden, psikanalizden, anarşizmden, gördüğü ve
(fazla olmasa da) yaşadığı insan ilişkilerinden, ve en
önemlilerinden biri Niçe'den etkileniyo.

[yav benim bu kendime peygamber görevi yükleme olayım ne zaman başladı ki acaba? lisede de din kurmaya çalışıyodum. sonra bi arkadaşım düzeylice dalgasını geçti de kendime geldim. o zamanki ilkelerim duruyo mudur acaba? bakmak lazım. garip...]

Aşağıda bazı tezlerini göreceksiniz:

- Yeni toplumu oluşturan bireyler kendilerini bütün
kötü olaylarından (özellik diyelim: kıskançlık,
bencillik, nefret vb.) temizlemiş olmalıdır.

- Yukardaki tezin uygulanabilirliği konusunda
şüpheleim vardı ve bunu kendi üzerimde denemeye karar
verdim.

- Kendi üzerimde denediğim kendimi sürekli kontrol
altında tutma ve belki de söylediğim her sözü
psikanalitik (tamam yani bi yere kadar ama yaptım)
incelemelerim sonucu bunun o kadar da zor olmadığını
gördüm.

- Bunu yaparken kendime karşı olabildiğince acımasız
davranmam gerekiyodu. Yani aslında çok sevdiğimi
sandığım insanlardan nefret ettiğimi ve gıcık olduğum
kişileri aslında sevdiğimi farkettim. Bu sevgi
konusuna değinmek istiyorum: hani dedim ya bazı
kişileri sevdiğimi falan farkettim (bunu söylemek zor
çünkü insanlar kaldıramıyolar, ama güveniyorum sana.)
bu sevdiğim kişilerden bazıları erkekti mesela, ama
daha farklı geliyo bekle biraz. [bu söylenenlerin yaşanma kısmını hiç hatırlamıyorum. iyi ki yazmışım. yazı kalıyo.] Bunalımlar nasıl
olurlar falan, biraz da bukowskinin yardımıyla, şunu
farkettim: sevmek aslında sonu cinsel birleşmeyle
biten bişey değil, yani eski sevgi, aşk tanımını
değiştiriyorum. Sevgi, aşk: Biriyle, ya da bişeyle
vakit geçirmekten, konuşmaktan hoşlanıyosan ki bunun
içinde onun yanında olmak istiyosan (öyle aynı yatak
içerisinde olmasına gerek yok), bu sevgidir bunun üstü
aşktır işte. [burayı biraz geçiştirmişim sanki. eheh] Bu bağlamda ben bilgisayarıma
bilgisayarlara aşığım mesela. Sana rahatça seni
seviyorum diyebilirim. Çünkü bunun arkasında cinsel
hiç bişey yatmıyo. Bunu ben biliyorum. Şimdi deme
ordan lan bek memin top çıktı diye yukardaki sistemde
öyle bir kavram yok. Peki diyceksin cinselliği nereye
koyuyosun bence o olay bir gereksinim,
hayvanlığımızdan gelen bir zaaf.

[yine oldukça iddialı cümleler. sonuçlar aynı kalsa da bu düşüncelerim bayaa değişti sanırım. en azından birbirini oluşturma süreçleri.]

- İşte yukardaki öz değişimlerim (ne demekse?)
sonucunda bir şey daha varki o önemli bence: Yıllarca
belki göçebe hayatı yaşadıktan sonra, bişeyin farkına
vardım ki bağlanan insan zaaflı insandır. Brecht'in bi
sözü var: İnsan fazlalıklar için yaşar. Ama eğer bir
şeye bağlanırsan sen onun fazlalık olma hakkını
elinden almış olursun. Ve kendinin de o kişinin ya da
o şeyin (birimin, topluluğun) gözünde fazlalık olma
hakkını yitirmiş olursun. Önemli bişey bu. yani karşı
cinsle flörtler bu hakların karşılıklı değişimi gibi
bişeydir. bir yerden sonra dejenerasyon başlar.

- işte bu yüzden bahsettiğim duygu kontroünü hat
safhaya çıkarıp biriyle ilişkilerimde bile önce bu
karşılıklı hak alış verişini kontrol ederim. daha
sonra o kişi hakkında sevme, nefret gibi kararlar
veririm. yani hoşlanma ve başka şeyler artık benim
kontrolüm altında duyguların ya da iç güdülerin değil.
[kendimi kandırmışım bayaa. halbuki her şey duyguların kontrolü altında. neyse... bu konu ile ilgili bişeyle yazmak lazım. ya da yazdım mı acaba?]

- Güçlü olmayı gerektiriyo tabi yukarda bahsettiğim
şeyler. övünme diil bu. mavi hap gibi (mavi miydi lan
unuttum?). Bu da beni bazen boşluklara düşürür. ama
artık böyle daha rahatım.

- Son olarak peki bu sistemi nasıl yapacaksın herkesin
aynı şeylerden geçmesini bekleyemeyeceğimizden dolayı
bi yöntem buldum şöyle: Herkes herkesin herşeyini
bilirse bahsettiğim kötü duygular ve hareketler
ortadan kalkacaktır. Nasıl oluyo diiceksin bunun üst
seviyesi düşünce okumadır herkes herkesin aklını okur.
Alt seviyesi ise budur. Yani kendinle ilgili herşeyi
anlatırsın. Bütün sırlarını bilen bi insan hakkında
kötü şeyler düşünemezsin ya da düşündürtülmezsin çünkü
seni tanır.

Oh be sona yaklaştım. Şimdi hemen konu geçmeden şunu
söyleyim. sen yukaradaki yeni toplum tanımına uyan
bireylerden birisin gözümde. ayrıca sevdiğim ve iyi bi
arkadaşımsın.

Yukardaki yazı genel olarak bi beyin fırtınasının
ürünü yani yazı haline geçmesi. Kalanı yılların
birikimi işte beni ben yapan şeyler... Yukardaki
yığının arasında bul istersen neden acıdığımı ya da
anlamışsındır zaten.

Gelelim sana. ORAya gideceğini duyunca en üstlerde
yazdığım şeyler geldi aklıma. O yüzdendi büyük tepkim.
Şimdi beni daha iyi biliyosun artık istediğin gibi
yorumla düşün taşın. Bu arada çok havaya girdim ama
hala kabul etmiyorum bu yazdıklarımı. Yalnızca bir
kırılma bu bendeki.

Bi kaç tavsiye:
Zaten düşünmüşündür ama ilişkiye başlamadan ve hatta
yeltenmeden önce bi kez daha düşün.
İkinizde çok sevdiğim ve değer verdiğim
insanlarsınız, ikinizin de üzülmesini istemem.

sonlara yaklaştık artık: ben bu konuyu burda
kapatıyorum ya da burayı diğer herşeyden ayırıyorum.
İstersen yanıt yazma bu konuda çünkü yanıtını
yanıtlamam büyük olasılıkla. Bunu gasteden falan
okumuşun gibi düşün. Neden yanıtlamam? Çünkü
korkuyorum deliliğimden. Ama destek vermek istersen bu
düşüncelere mantıklı gelirse sana da bakarız o zaman.

Son bişey daha:
- Hani söylediğim bi şeylerden dolayı hakkımda şöyle
bi soru oluşmuş olabilir: Memin Ondan hoşlanıyo mu?

- O'nu sevdiğim (benim tanımımla) kesin ama ilkel
hoşlanma? vardır belki derinlerde bilinçaltında ama
dedim ya artık onlarla yola çıkmıyorum...
[ahahahah. doğru gerçi biraz. eheh]

Saygılar...

[bitti]