Perşembe, Temmuz 28, 2005

bir özlü söz

"dalgalardan korunmak için zırh kuşananlar ya da kapalı yerlere saklananlar şunu bilmelidirler ki; kuşlar tsunamilerde ölmez. hatta hiç bi hayvan ölmez. çünkü onlar dalgalardan daha hafiftirler. şüphesiz ki doğayla bir olan varolacaktır ve hayat karşısında bendleriniz işe yaramayacaktır, ne kadar sanal olurlarsa olsunlar."

- Kche Rli

Salı, Temmuz 26, 2005

bana rağmen

bugün bişeyler yazmak istedim. uzun süredir kafamda dolanan bi sürü kurtçuk var. bi kısmını döktüm yazılara ama henüz bitmedi. bir çok yarım kalan yazı gibi tamamlanmayı bekliyor, hiç bir zaman tamamlanamayacığını bilerek. ben de mevlana'nın mesnevi'sini okuduktan sonra gaza gelip yazdığım bir kaç beyiti yazmaya karar verdim (burdayım ve yaşıyorum, duyun beni!):

sevda hem derttir hem dermandır cana
gönül ister ki olsa herşey dermandan yana

ademoğlu bir birey, olmak ister bir başına
tek başınalık da üzer, der kimse yok mu yanıma?

sevdalanan gönül alev alev yanar haniyse akkor olur
ayaklar yerden kesilir san ki o beden bir kuş olur

sevdiceğin bir bakışı alır cânı candan
mahrum kalmak o bakıştan azaptır gelince ol zaman

evet çok eğlendim bunları yazarken. mutlu kalalım...

Pazartesi, Temmuz 18, 2005

feminist notlar

belli belirsiz bir feminist geçmişim olmasının yanında toplumsal cinsiyetin erkek olanı ile mücadeleyi sürdürmeye çalışıyorum bireysel bazda. bu amaca hizmet eden notlar:

- regl olmak bir hastalık değildir. regl olmak, hamilelik dönemi dışında, sağlıklı olmanın bir göstergesidir. asıl regl olmamak bir hastalık belirtisidir. kadınların bu dönemde çektiği acılar dışında, hastalık olarak tanımlanmasının erkeksi bakış açısından kaynaklanmaktadır. kendilerinde olmayan, olursa gerçekten sorun olacak bişeyi (bi kaç litre kan kaybetmek) hastalık olarak tanımlamışlardır. halbuki sadece kadınlardan oluşan bi topluluk düşünürsek, kuramsal yaklaştığımız için daha önce erkeklerle temasa geçmediklerini de düşünebiliriz. her birine her ay bir kez olan bişeyi hastalık olarak tanımlayıp tanımlamayacaklarını düşünelim. yani mutlaka bi adı olurdu ama hastalık olmazdı heralde. nasıl ki burunda mukus birikmesi her zaman hastalık olarak tanımlanmıyorsa (tamam ikisi farklı şeyler ama dediğimi anlayın). hastalık yerine regl kelimesi gayet uygun görünüyo benim gözüme. hmm sevmiyosunuz bu kelimeyi, söyleyemiyosunuz o zaman "mens" diyebilirsiniz. mensturasyonun kısaltılmışıdır, genelde sağlıkçılar kullanıyor sanırım.

- "bayan" kelimesi son 10 yılda yeni bi şekil aldı ve bir ön-hitap kelimesi (bayan özdemir örneğin) yerine kadın cinsiyetini ifade etmek üzere kullanılmaya başladı. "3 bayan geldi bugün" gibi mesela. kıl olanların bile kullandığını dilimize yapışan ve çıkmayan bu kelimenin özünde de tahmin edilbileceği üzere toplumun bekaret takıntısı yatmaktadır. bireysel olarak kimseye takıntılı yaftasını yapıştırmak istemem tabi, bilmeden tanımadan ama zaten toplmusal cinsiyetin olayı bu. bireysel olarak bireyler tarafından oluşturulmamasına rağmen yaptığımız bir çok eylem ile destekliyor ve yeniden oluşturuyoruz.

insanların iki cinsiyeti vardır: erkek ve kadın. (kurukafa sırıtıklara not: eşcinseller de bu iki kategoriden birine girer. yalnızca yönelimleri (tercih değil) farklıdır.) bi erkeğe erkek demek ne kadar az kabaysa kadına da kadın demek o kadar az kaba görülmelidir kanımca. bunu normalleştirmek için de elimden geleni yapmaktayım. ön-hitap değil de direk hitap olarak kullanılan "bayan" yerine de (ör: "bayan bakar mısınız?") "hanımefendi" gibi süpper hoş bi kelimeyi önermekteyim(ör: "hanımefendi bakar mısınız?"). kullanın bu kelimeyi, görecekseniz hem insanların size bakış açısı, hem sizin insanlara karşı bakış açınız değişcektir.

saygılarımla arz ederim...

ölümden önce hayat var mı?

yazmam gerekiyo. yazmazsam çıldırıcam. kafam allak bullak. her şey birbirine girdi. göğsümün altt tarafında, göbek deliğimin hemen üstünde kocaman bir delik var. öyle bişey patladı ki içimde sesi hala kulaklarımda çınlıyo, ışığından kamaşan gözlerim seçemiyo hiç bişeyi, düşüncelerse çoktandır düşmanım zaten.

okumasın kimse yazdıklarımı demek gelirken içimden, bir yanım okusun diyo herkes. bilsin beni...

çok zor mutlu olurum ben bi yandan da çok kolay. öyle çok seviyorum ki mutlu olmayı başkaları da sever belki, mutlu oldukları için beni de mutlu ederler diye onları mutlu etmeye uğraşıyorum.

şu hayatta öğrendiğim şeylerden biri, eğer bişeyin olacağını düşünürseniz o olur. hatta bu konuda kitaplar yazılmış duygusal zeka falan diye. metafizik açılamaları da var bu olayın, bilimsel açıklamalar da yapabilirim isteyene. bu beyin gücünden dolayı her olayı bitmeyecekmiş gibi yaşamak gerekiyo. ama yine de biteceğini bile bile. garip bi durum tabii, zor. ne zaman ki biter bu iş dediniz o iş bitiyo.

e her şeyin sonu varsa, ölüm varsa, yaşamayacak mıyız hiç? aksine ölümün olduğunu bile bile ama hiç ölmeyecek gibi yaşamak gerekiyo, herşeyi. kaos kuramı öylesine güzel ki.

herşey bitecekse, her bitiş üzecekse, üzüntülere neden hayal kırıklıklarıysa, hayal kırıklıkları umutların yıkılmasındansa, umutlar bi şeylere güvenmektense, güvendiğimiz şeyler de herhangi bişeyse yani bitip, yitecekse, nasıl üzülmüycez ki? bilmiyorum, bilemiyorum. çelik gibi irade ve sinir, üstün bir rasyonalite yeteneği ve taştan olmasa bile bakalittten bir kalp gerektiriyor bunlar. ya da bir çocuğun yaşama isteği ve sevinci.

çocuklarla oynamak, vakit geçirmek, onların yanında bulunmak ne kadar huzur verici, ne kadar hoş. yetişkin olduğumuzdan dolayı kendimize yüklediğimiz acılardan ne kadar da azadeler. düşünün ki bir çocuk (<7 yaş demek istiyorum) çok istediği bişey var, herşey olabilir. eylem bazında düşünürsek, bahsedilen eylem gerçekleşmediği zaman naapar? deliler gibi üzülür, ağlar, belki bağırır çağırır küser. ama en fazla 2 hafta sonra başka şeylere tutulur, yeni umutlarıyla savrulur gider. istediği şey gerçekleşirse noolur? 2 hafta sonra onu da unutur gider.

hayat işte. herşeyin sonunun olduğunu bile bile yaşamak çok zor geliyo bazen. ama tam da yaşam bu değil mi zaten? kendimi mi kandırıryorum? çocuk olmak istiyorum.

sınav öncesi dönemlerim çok tehlikeli hayatımda. büyük vurgunları hep sınavlardan önce yerim. bundan sonra daha dikkatli olmak lazım sınavlardan önce.

aren'in bi yazısı vardı, aralarında seçim yapmamız gereken iki seçenek de bizi üzecekse ne yapmak gerek gibi bir tümce ile başlıyordu yazı. okuyamadım henüz hepsini. okusam en kısa zamanda. üçüncü seçeneği yaratabilmek gerekiyor sanırım böyle durumlarda. bilmiyorum yaa..

pufff....

hayat beni köşeye sıkıştırıyo giderek. burjuva lüksleri burjuva kaygıları

bi kaç not düşüp bitirelim bu yazıyı da:

- bi süredir SSRI kullanıyorum. bu yüzden buraya yazma gereği duymuyordum. hani demiştim ya çok önce daha mutlu edecek bişey varsa onu yaparım diye. oturmak gayet mutlu ediyodu beni. şimdi ise istediğim bambaşka bişey.
- bu notu yeni bir konu olarak irdelemeye karar verdim.
- başlığı şimdi yazdım da görkem korkacak yine. korkma canım, geçti onlar...

Cuma, Temmuz 15, 2005

olgu vs olay

olanlara olay değil olguydu. olayda kısa dönem sorumluları aranabilir. olgularda sorumluluklar uzun dönemde paylaşılmıştır. bundan sonrası ise çook uzun olacak...